KAMİL MÜMİNİN ÖZELLİKLERİ CUMA VAAZIErdemli Bir Toplum için Müslüman Sıfatlarına Sahip Olabilme SUNUM Vaazını İndirmek İçin TIKLAYINIZ Erdemli Bir Toplum için Müslüman Sıfatlarına Sahip Olabilme PDF Vaazını İndirmek İçin TIKLAYINIZErdemli Bir Toplum için Müslüman Sıfatlarına Sahip Olabilme WORD Vaazını İndirmek İçin TIKLAYINIZ KAMİL MÜMİNİN ÖZELLİKLERİ Yüce Allah, insanı şekil, karakter, sorumluluk, üstünlük ve kabiliyet bakımından diğer varlıklardan farklı biçimde yaratmış ve yer yüzünün halifesi yapmıştır. Göklerin, dağların ve yerin, üzerlerine almaktan kaçındıkları emanet (dini görevler) onun sorumluluğuna verilmiştir. Yüklendiği bu emaneti yerine getirmesi için irade ve akıl gibi değerlerle mücehhez kılınmış, peygamber ve kitaplarla ona yol göstermiştir. Yüce Allah kullarını dünyaya imtihan için göndermiş ve imtihan etmek için gönderdiği dünyada da başıboş bırakmamış, peygamberler ve kitaplar aracılığıyla onlara yol göstermiştir. Bu yüzden ilk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar gönderilen bütün peygamberler insanlarla Allah arasında elçilik görevini yapmışlar ve Allah’ın insanlara bildirilmesini emrettiği hükümleri onlara bildirmişler ve bu hükümleri pratiğe yansıtan model şahsiyetler olmuşlardır. إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. Artık ister şükreder (mümin olur) ister nankörlük eder (kâfir olur)” (İnsan; 76/3). İnsanların bir kısmı iman etmiş, bir kısmı inkara yönelmiş veya Allah’a ortak koşmuş, bir kısmı da iman ile küfür arasında bocalayıp durmuştur. Kur'ân'da insanlar, inanç bakımından mümin, kâfir, münafık ve müşrik olarak dört ayrı grup olarak değerlendirilmiştir. Yüce Allah, وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ "(Ey Peygamberim!) De ki:Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…" (Kehf, 18/29) هُوَ الَّذى خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌ "O, sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz kâfir kiminiz mümindir…" (Teğâbün, 64/2). İman ve Mümin Din ıstılahında iman; Hz. Peygamber (a.s.)'ın Allah’tan getirdiği dînî hükümleri, kesin olarak kalp ile tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul etmek, bunların gerçek ve doğru olduğuna inanmak demektir. Bu kimseye mü’min denir. Mümin Allah'tan indirilene iman eder. Yüce Allah nelere iman edilmesi gerektiğini şu âyette özet olarak bildirmektedir: آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: Onun Peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır” ( Bakara; 2 / 285 ) Hz. Muhammed bir mümin için hemen her yönüyle örnek teşkil etmektedir. وَاِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظيمٍ “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” ( Kalem 68/4)
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فى رَسُولِ اللّهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّهَ وَالْيَوْمَ الْاخِرَ وَذَكَرَ اللّهَ كَثيرًا “Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır” (Ahzâb 33/21) Müminlerin son Peygamber Hz. Muhammed'i kendilerine örnek almaları, eylem ve davranışlarını onun emir ve yasaklarına göre belirlemeleri gerekir. Zira olgun mümin olabilmenin yolu, ona tabi olmaktan geçer. Olgun müminde bulunması gereken özellikler farklı surelerde değişik şekillerde dile getirilmiştir. Mesela, Âl-i İmrân suresinin 134-135. ayetlerinde olgun müminlerin özellikleri şöyle beyan edilmiştir: اَلَّذينَ يُنْفِقُونَ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمينَ الْغَيْظَ وَالْعَافينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنين وَالَّذينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever. Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.” (Âl-i İmrân 134-135) Olgun mümin olmayı belirleyecek unsur, genelde içinde bulunulan şartlara ve toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Buna göre ilme, ibadete, ahlaka, insana saygıya, yardımlaşma ve dayanışmaya önem verilmeyen toplumlarda, insanlığın erdemi için kaçınılmaz olan bu özelliklere değer vermek olgun mümin olmanın gereği olacaktır.
Olgun müminin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: 1. Namazı huşu ile kılmak Namaz, belirli şartları taşıyan müminin yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetlerin başında gelmektedir. Günde beş vakit namazı kılmak zorundadır. Namazı huşu ile kılmak; farz, vacip, sünnet ve âdabına uyarak, Allah'ı görüyormuş gibi ihlasla kılmak şeklinde yorumlanabilir. Namazın huşu ile kılınması Kur'ân'da şöyle ifade edilmektedir:
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ اَلَّذينَ هُمْ فى صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ “Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.Onlar ki, namazlarında (huşu) derin saygı içindedirler” (Müminûn 23/1-2 ) 2. Allah yolunda infak etmek. İnfak, insanın sahip olduğu nimetlerden belli bir kısmını toplumda muhtaç kimselere sunması, arzetmesidir. Allah’ın kendilerine lutfettiği nimetleri, toplumda bu nimetlere muhtaç insanlarla paylaşabilmeleri olgun müminlerin özelliklerinden biridir. Toplum, bütün uzuvları ile bir bedene benzer. Uzuvlar nasıl bir bedeni oluşturuyor ve bütünlük arz ediyorsa bunun gibi toplum da zengini, fakiri, alimi ve cahili ile bir bütündür. Allah, toplumu teşkil eden her ferde diğer fertlerin yararına sunulduğunda faydalanabileceği türden nimetler vermiş, kimini zengin, kimini fakir, kimini sanatkâr, kimi tüccar yapmıştır. يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاخِذيهِ اِلَّا اَنْ تُغْمِضُوا فيهِ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ غَنِىٌّ حَميدٌ “Ey İman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layıktır” (Bakara 2/267). اَلَّذينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükafatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler” (Bakara 2/274). وَالْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السُّفْلَى “Veren el, alan elden üstündür” (Müslim, Zekat, 94) 3.Sabırlı olmak. Sabır, olaylar karşısında yılmamak, ibadet ve çalışmaya yılmadan devam edebilmek, tahammülü güç ve katlanması zor olaylar karşısında sebat göstermektir. Sabır, başarının temel taşıdır. Sabredilmesi gereken hususları beş maddede toplamak mümkündür: a) İmanı son nefese kadar korumada sabır, b) İbadet ve itâatlere sabır, c) İsyan ve günaha düşmeme konusunda sabır, d) Musibetlere karşı tahammüllü olmada sabır, e) Zaman isteyen işlerde yılgınlık göstermeme konusunda sabır. Allah insanı çeşitli musibetlerle imtihan eder. Bu imtihanda başarı ancak sabırla mümkündür. Sabreden, ilâhî mükafat ile müjdelenmeyi hak eder: وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَىْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرينَ َ “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele” (Bakara 2/155) Sabretmeden elde edilebilecek hiçbir meziyet yoktur. Sabır kolay bir iş değildir. Bu yüzden Allah sabredenlere hesapsız derecede mükafat vereceğini bildirmektedir.
اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ “... Sabredenlere mükafatları elbette hesapsız olarak verilecektir” ( Zümer 39/10).
4. Hilim sahibi olmak Hilm, olaylar karşısında aceleci davranmamak ve teenni ile hareket etmek demektir. "Hilm" akıl ve kültür ile kazanılan, sosyal ilişkilerde sabırlı, hoşgörülü, bağışlayıcı, uzlaşmacı ve medenî davranışlar sergilemeyi sağlayan ahlakî bir olgudur. Peygamberimiz ( a.s) bir sahabiyi överken,
إنَّ فِيكَ خَصْلَتَيْنِ يُحِبُّهُمَا اللّهُ الْحِلْمُ، وَاﻷنَاةُ “Sende Allah’ın sevdiği iki haslet vardır; bunlardan biri hilim, diğeri de teennîdir.”( Müslim, İman, 25) buyurmuştur. Yüce Dinimiz İslam’da hilm ile davranmanın kişiyi güzel sonuçlara ulaştıracağı ifade edilmektedir: وَلَا تَسْتَوِى الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتى هِىَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذى بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِىٌّ حَميمٌ
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir” (Fussılet 41/34) 5. Öfkeye hakim olmak
Öfkeye hakim olabilmek müminin önemli bir ahlâkî niteliğidir. Toplumsal hayata baktığımızda, bir anlık öfkeyle nice hayatların söndüğünü, yuvaların yıkıldığını, kalplerin kırıldığını görürüz. Peygamber efendimiz,
لَيْسَ الشَّدِىدُ بِالصُّرْعَةِ، إنَّمَا الشَّدِىدُ الَّذِى يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ “Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit hiddet anında öfkesine hakim olan adamdır” (Buhari, Edeb, 76) ifadesiyle, gerçek güçlü kimsenin, karşılaştığı problem ve beklenmedik davranışlara, sekinet ve sabırla göğüs geren kimse olduğunu bildirmektedir. Al-i İmrân suresinin 133. âyetinde cennetin muttakîler için hazırlandığı bildirilmekte, 134. âyette muttakî insanların özellikleri zikredilmektedir. Bu özelliklerden biri muttakilerin öfkelerine hakim olup insanların kusurlarını bağışlamalarıdır. وَسَارِعُوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّقٖينَ {الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ} “Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân 133-134) Hz ali’nin savaş esnasında kafiri öldürecekken kafirin hz alinin yüzüne tükürmesi 6. Ahde vefa Ahde vefa, verilen sözü tutmak, yapılan sözleşmeye uymaktır. Mümin hem Allah'a hem de insanlara verdiği söze riayet eder. Yüce Allah Müminun suresinin ilk dokuz âyetinde kurtuluşa eren müminlerin niteliklerini bildirmektedir. Bu niteliklerden biri de onların emanetlere ve verdikleri sözlere riayet etmeleridir. Ahde vefa, insanı yücelten meziyetlerden biridir. Toplumda güvenin oluşması ve insanların birbirine güvenerek çeşitli teşebbüslerde bulunabilmeleri, borç ve yükümlülük altına girebilmeleri ve böylece iktisadî canlılığın sağlanması insanlar arasında ahde vefa şuurunun gelişmesi ve yerleşmesine bağlıdır. Dinimiz diğer ahlakî meziyetlerin yanında buna da gereken önemi vermiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
اَوْفُوا بِعَهْدِ اللّهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّهَ عَلَيْكُمْ كَفيلًا اِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir" (Nahl16/91). وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُلًا “ ... Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur” (İsra 17/34)
7. Affedici olmak Yüce Yaratıcının, Kur'ân’da en çok zikredilen sıfatlarından birisi de affedici oluşudur. Rahmani bir sıfat olan affetme, olgun müminlerin de niteliği olarak zikredilmiştir. Kur'ân-ı Kerim’de, Hz. Peygamber’in şahsında bütün mü’minlere, خُذِ الْعَفْوَ وَاْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلينَ “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir” (Araf 7/199) buyrulmaktadır. Al-i İmrân suresinin 134. âyetinde muttakî insanların özelliklerinden biri olarak onların insanları affettiği bildirilmektedir. {الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ} “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân 134) 8. Güvenilir olmak. Müminlerin en önemli özelliklerinden biri de güvenilir olmasıdır. Peygamberimizin yaşadığı toplumda en belirgin özeliği "el-emîn" oluşu idi. Yaşadığı toplum onu adından daha çok bu unvanıyla anardı. Birbirlerinden çok ona güveniyor, kıymetli eşyasını, altın ve mücevherlerini ona emaneten bırakıyorlardı. Esasen o, halkın güvenini kazanmamış olsaydı insanlar kısa sürede inançlarını, âdet ve geleneklerini bırakarak onun etrafında toplanırlar mıydı? Kur'ân-ı Kerim'de müminin özellikleri sayılırken emanete riayet etmeye de yer verilmiştir. وَالَّذينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ "O müminler ki, emanetlerine ve ahitlerine riâyet ederler" (Mü’minûn 23/8) Emanete hıyaneti Peygamberimiz nifak belirtisi saymıştır. أرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فيهِ كَانَ مُنَافِقاً خَالِصاً. وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنَ النِّفَاقِ حَتّى يَدَعَهَا: إذَا أُؤْتِمِنَ خَانَ، وَإذَا حَدّثَ كَذَبَ، وإذَا عَاهَدَ غَدَرَ، وَإذَا خَاصَمَ فَجَرَ “Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar."( Buharî, İman 24)
9.Faydasız işlerden, boş sözlerden uzak durmak. وَالَّذينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ "Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler” buyurulmaktadır.Ayette geçen "lağv" kelimesi dünya ve âhirette faydası olmayan boş ve anlamsız söz, fiil ve davranışlardır. Müminlerin bundan uzak durması gerekir. وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا "Boş şeylerin yanından geçtiklerinde vakarla geçip giderler." (Furkan, 25/ 72) Mümin her an omuzlarında sorumluluğunun yükünü hisseden kişidir; dünya onun için bir imtihan yeri ve hayat da bu imtihan için ayrılmış sınırlı bir süredir. Mümin doğru düşünür, pak ve temiz tabiatlıdır ve halis zevkler sahibidir. Yararlı ve doğru söz söyler, gevezelik etmez ince bir şakacılığı vardır, ama bu hiçbir zaman alay, eğlence, güldürmece ve taklit cinsinden değildir. Kulakların koğuculuk, gıybet, çekiştirme, iftira, yalan, iğrenç şarkı ve müstehcen sözlerden uzak kalamadığı bir toplum, mümin için bir işkence kaynağıdır. İnsanın en kıymetli sermayesi ömrüdür, ne kazanacaksa onunla kazanacaktır. نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنْ النَّاسِ الصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ "İki nimet vardır ki, insanlardan çoğu bu nimetleri değerlendirmekte aldanmıştır: Sağlık, boş vakit." ( Buhâri, Rikak, 1) ''İki günü eşit olan ziyandadır.'' (Deylemî, Firdevs, 3/611) مِنْ حُسْنِ إِسْلَامِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَا لَا يَعْنِيهِ ''Boş ve faydasız işleri terketmek, kişinin İslâmiyetinin güzelliğindendir.'' (Tirmizî, Zühd, 11) 10. Merhametli olmak. Mümin merhametli insandır. Allah insanların merhametli olmalarını ve birbirlerine merhamet tavsiye etmelerini istemektedir: ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذينَ امَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ اُولئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ “Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.(Amel defteri sağdan verilecek kimselerdir)” (Beled 90/ 17-18). Allah’ın bir insana merhameti, onun diğer insanlara merhametine bağlıdır: يَرْحَمُ اللّهُ مَنْ َﻻ يَرْحَمُ النَّاسَ ﻻ "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz"( Buhârî, Edeb 27) الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ اللّهُ تَعالى! ارحَمُوا مَنْ في اﻷ‘رضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ في السَّمَاءِ الرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ مَنْ وَصَلَهَا وَصَلَهُ اللّهُ وَمَنْ قَطَعَهَا قَطَعَهُ اللّهُ "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır"( Tirmizî, Birr 16) buyrulmuştur. Sahabeden Akra’ b. Hâbis, Peygamberimiz (s.a.s.)’i (torunu) Hasan’ı öperken görmüş ve ‘benim on çocuğum var, onlardan hiçbirini öpmedim’ demiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.), مَنْ َﻻ يَرْحَمُ ﻻ َيُرْحَمُ “Merhamet etmeyene merhamet edilmez”( Müslim, Fedâil, 65) demiştir. 11. Emr i bi’l-Ma’ruf ve Nehy-i Ani’-l Münker yapmak "Ma’ruf", İslam'a ve aklı selime uygun olan her şey maruftur. "Münker" ise İslam ve aklı selime uygun olmayan her türlü kötü. söz, fiil ve davranışlardır. Marufu emretme ve münkeri men etme, iyiliklerin yayılması, kötülüklerin yok edilmesi için çalışmak müminin temel görevidir.Yüce Allah, وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقيمُونَ الصَّلوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكوةَ وَيُطيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ اُولئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ اِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكيمٌ “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. Onlar marufu emreder, münkeri men ederler, namazları kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Peygamberine itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir” (Tevbe 9/71). 12. Günahlarda ısrar etmemek Nefis sahibi olan ve her şeytanın düşmanlığına maruz kalan insan günah işleyebilir. Önemli olan hiç günah işlememek değil günah işlediğinin farkına varıp bu günahtan vazgeçebilmek ve günahına tövbe edip Allah'a yönelebilmektir. Yüce Allah birçok âyette tövbe edilmesini emretmektedir: يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا تُوبُوا اِلَى اللّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا “Ey iman edenler! Allah’a samimiyetle tövbe edin” (Tahrim 66/8). Bir günah işleyince hemen Allah'ı hatırlayıp tövbe etmek muttakî müminin özelliğidir: {وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ} Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.” (Âl-i İmrân 135) Peygamberimiz (a.s.), تُوبُوا إلَى رَبِّكُمْ فَوَاللّهِ إنِّى اتُوبُ إلَى رَبِّى تَبَارَكَ وتَعالَى في اليَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ “Ey insanlar! Allah’a tevbe edip ondan af dileyin. Zira ben günde yüz defa tövbe ederim”( Müslim, Zikir, 42) buyurmuştur.
13. İffetlerini Korurlar; وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ İnsanların bir takım tabii ihtiyaçları vardır. Cinsi ilişki de bunlardan birisidir. Bunun meşru yolu nikahtır. Erkekle kadının kendi rızaları ile şahitler huzurunda evlenerek aile kurmalarıdır. Peygamberimiz: يَامَعْشَرَالشَّبَابِ مَنْ اسْتَطَاعَ مِنْكُمْ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ ''Gençler! İçinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek, gözleri (haramdan) daha çok korur, iffeti daha çok muhafaza eder. Gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun. çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır.'' (Buhârî, Nikah, 2; Müslim, Nikah, 1) buyurmuş ve durumu uygun olanların evlenmelerini tavsiye etmiştir. Kur'an-ı Kerim, bekar olanların evlendirilmeleri ile ilgili şöyle buyuruyor: وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى ... وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمْ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ … ''... Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah lutfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.''(Nûr, 24/32,33) Bekarların evlenmeleri ile ilgilenmemek ve onlara yardımcı olmamak, onların kötü yollara düşmelerine ve toplum için problem olmalarına sebep olur. Toplumda huzurun sağlanması, kötülüklerin yok edilmesi, toplum fertlerinin görevleri arasındadır. وَأَتَزَوَّجُ النِّسَاءَ فَمَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي ''Evlenmek benim sünnetimdir. Benim sünnetimden yüz çeviren ise benden değildir' (Buhârî, Nikah 1) buyurmuştur. Bütün bunlar gösteriyor ki, evlenmek, iffetli yaşamaya en büyük yardımcıdır. İffetli yaşamak ise müminin özellikleri arasındadır. İffetsizlik, yani meşru olmayan cinsi ilişki dini, sıhhi, ahlaki, hukuki ve sosyal pek çok zararları olan bir kötülük ve günahtır. Dinimiz zinayı en büyük günahlardan saymıştır. Hatta Peygamberimiz: إِنَّ النَّبِيَّ(صعلم)قَالَ لَا يَزْنِي الزَّانِي حِينَ يَزْنِي وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلَا يَشْرَبُ الْخَمْرَ حِينَ يَشْرَبُهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلَا يَسْرِقُ السَّارِقُ حِينَ يَسْرِقُ وَهُوَ مُؤْمِنٌ ''Zina eden (mümin) zina ettiği zaman (tam ve olgun) bir mümin olduğu halde zina etmez...'' (Buhârî, Eşribe, l; Müslim, İman, 24) buyurmuş, bu çirkin işi kişinin mümin olduğu halde yapmasının mümkün olmadığını bildirmiştir. Kişi, kendi yakınlarından hiçbir kadının başkaları ile meşru olmayan ilişkide bulunmasını istemez. O halde kendisinin de nikah bağı olmayan yabancı kadınlarla cinsi ilişkide bulunmaması gerekir.
Ahmed b. Hanbel'in (r.a) Ebu Umame'den olan rivayetinde; yeni Müslüman olmuş bir genç Peygamberimize gelir ve: -Ya Rasulallah, zina etmeme izin ver, çünkü nefsime hakim olamıyorum, der. Orada bulunanlar gence döner ve: -Sus, sus, derler ve genci susturmaya çalışırlar. Peygamberimiz gence dönerek, yaklaş, buyurur. Genç, Peygamberimizin yanına yaklaşır. Peygamberimiz, otur, buyurur, genç de oturur. Peygamberimiz ile genç arasında şu konuşma geçer. Peygamberimiz: -Birisi bu işi annenle yaparsa bundan hoşlanır mısın? buyurur. Genç: -Hayır, vallahi hoşlanmam, der. Peygamberimiz: -İnsanlar da senin gibi anneleri ile birilerinin bu işi yapmasından hoşlanmazlar. -Kızınla birisi bu işi yaparsa razı olur musun? -Hayır, vallahi razı olmam. -İnsanlar da senin gibi, kızlarının başkalarıyla bu işi nikah bağı olmadan yapmalarına razı olmazlar. -Kız kardeşin bir başkası ile bu işi yaparsa razı olur musun? -Hayır, vallahi razı olmam. İnsanlar da senin gibi kız kardeşlerinin böyle bir iş yapmalarına razı olmazlar. -Halan böyle bir iş yaparsa, hoş karşılar mısın? -Hayır, vallahi hoş karşılamam. İnsanlar da bunu halaları için hoş karşılamazlar. -Teyzen bu işi yaparsa hoş karşılar mısın? Hayır, vallahi hoş karşılamam, der. Peygamberimiz: -Kendin ve yakınların için razı olmadığın bir şeye başkaları için nasıl razı olacaksın buyurur ve elini gencin omzuna kor ve ona şöyle dua eder: -Allah'ım, bu gencin günahını bağışla, kalbini bu gibi duygu ve düşüncelerden temizle ve iffetini koru. Olayı rivayet eden zat diyor ki, genç bundan sonra böyle meşru olmayan bir işe iltifat etmemiştir. (Ahmed b. Hanbel, 5/256, 257) 14. Namazlarını Muhafaza Ederler; وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ Namazın muhafaza edilmesi demek, onu vaktinde usul ve adabına uygun olarak kılmak demektir. Müminlerin nitelikleri sayılırken ilk nitelikleri namaz olduğu gibi son nitelikleri de yine namaz olduğu bildirilmiştir. Önce namazı derin bir saygı ile kılarlar buyurulmuş, sonunda da, beş vakit namaza özen gösterirler ve bu namazları kendilerine tahsis edilmiş vakitlerinde usul ve adabına uygun olarak kılarlar denmiştir. Namazın hem vaktinde ve hem de derin bir saygı ile kılınması istenmektedir. Huşû ile kılmak ise kabul edilmesine vesiledir. İbn Mes'ud (r.a.) diyor ki, Peygamberimize: قَالَ سَأَلْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ الْعَمَلِ أَحَبُّ إِلَى اللَّهِ قَالَ (صعلم) الصَّلَاةُ عَلَى وَقْتِهَا -Hangi ameller daha faziletlidir? diye sordum, Peygamberimiz: "Vaktinde kılınan namaz" buyurdu.( Buhârî, Mevakıtü's-Salât, 5) İşte bu niteliklere sahip olan, Firdevs Cenneti ile mükâfatlandırılacak âyetlerin sonunda va'd buyurulmuştur. Hz. Ömer şöyle demiştir: "Peygamberimize vahiy geldiği zaman yanında arı uğultusuna benzeyen bir ses duyulurdu. Bir gün yanında olduğumuz halde kendisine vahiy geldi. Bir saat bekledik açıldı, kıbleye döndü ellerini kaldırarak şöyle dua etti: وَرَفَعَ يَدَيْهِ وَقَالَ اللَّهُمَّ زِدْنَا وَلَا تَنْقُصْنَا وَأَكْرِمْنَا وَلَا تُهِنَّا وَأَعْطِنَا وَلَا تَحْرِمْنَا وَآثِرْنَا وَلَا تُؤْثِرْ عَلَيْنَا وَارْضِنَا وَارْضَ عَنَّا ثُمَّ قَالَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أُنْزِلَ عَلَيَّ عَشْرُ آيَاتٍ مَنْ أَقَامَهُنَّ دَخَلَ الْجَنَّةَ ثُمَّ قَرَأَ قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ حَتَّى خَتَمَ عَشْرَ آيَاتٍ "Allah'ım, bize artır, eksiltme, bizi yükselt alçaltma, bize ver mahrum bırakma, bizi üste çıkar, alta düşürme, bizi razı et ve bizden razı ol." ''Bana on ayet indi. O ayetlerle amel eden cennete girer" buyurdu ve Mü'minûn Sûresi'nin baş tarafındaki on ayeti okudu. ( Tirmizî, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 24) Hz. Aişe validemize: Peygamberimizin ahlâkı nasıldı? diye soruldu. Hz. Aişe: Allah'ın elçisinin ahlâkı Kur'an idi demiş ve bu Mü'minun Sûresinin başındaki ayetleri okumuş: "İşte Peygamberin ahlâkı böyle idi'' demiştir.( İbn Kesir, 3/237) Ne mutlu bu ayet-i kerimelerin gereğini yerine getirenlere ve bu ayetlerde belirtilen nitelikleri taşıyanlara. NOT: Bu vaaz, hasenat4 kuran araştırma programı, diyanet dergileri ile www.vaazsitesi.com, www.islamdahayat.com, www.güncelvaaz.com, diyanet vaaz projelerinden istifade edilerek hazırlanmıştır. İdris YAVUZYİĞİT idrisyavuzyigit@hotmail.com MÜMİNLER'İN KUR’DA BELİRTİLEN DİĞER BAZI VASIFLARI
AHLAKİ VASIFLARI
|
43525 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |